Kalp damar cerrahisi diğer cerrahi branşlarla karşılaştırıldığında oldukça yeni bir branştır. Ondokuzuncu yüzyıl başlarında diğer hastalıklara yönelik cerrahi tedaviler hız kazanırken, kalp ve damar cerrahisine yönelik tedaviler geri planda kalmıştır. Bunun en önemli nedeni o yıllarda kalbin dokunulmaz bir organ olduğu ve batı toplumunda kilisenin de etkisi ile kalbe dokunmanın günah olduğu vurgusunun yapılmış olmasıdır. Bu yıllarda en önemli gelişme Alman cerrah Ludwig Rehn in kalbe nafiz bir bıçak yarasını tamir etmesidir. Yirminci yüzyılın başlarında ise Kalp ve damar cerrahisine yönelik cerrahi tedaviler hız kazanmaya başlamıştır.
Kalp içindeki defektlerin cerrahi tedavisinin mümkün olabilmesi için kalbin fonksiyonlarının kısa bir süreliğine bir makina vasıtası ile gerçekleştirilmesi bu süre zarfında kalp ve akciğerlerin durdurulması gerekliliği noktasında 1920 li yıllardan itibaren çalışmalar yapılmıştır. Kalp ve damar cerrahisi ameliyatlarının gerçekleşmesinde en önemli basamaklardan biride kan sulandırıcı bir ilaç olan Heparinin bulunmasıdır.
1938 yılına geldiğimizde John H. Gibbon isimli Amerikalı cerrah, kalp damar cerrahisi ameliyatlarında bugün hala kullanmakta olduğumuz Kalp Akciğer makinasının ilk protiplerini dünyaya tanıtmıştır. Ancak araya 2.dünya savaşının girmesi ile kalp-akciğer makinesinin insan üzerindeki ilk başarılı uygulamaları 1950’li yıllarda gerçekleşmiştir.1952 yılında Dr. F. John Lewis, kalbin kulakçıkları arasındaki atriyal septal defekt adını verdiğimiz deliği kalp-akciğer makinesini kullanarak başarılı bir şeklilde onararak ilk başarılı açık kalp ameliyatını gerçekleştirmiştir. 1953 Mayo Klinikten Dr. John W. Kirklin ve ekibi, seri halde açık kalp ameliyatlarını gerçekleştirerek bu alanda tüm dünyada bir çığır açmışlardır. 1960 larda ise gene ABD de Sones tarafından kalbi besleyen koroner arter adını verdiğimiz damarlardaki tıkanıklıkların tespit edilmesi için anjiyografi işlemi gerçekleştirilmiştir.
Sonrasında bu tıkanıklıkların giderilmesi amacıyla Dr. René Favaloro, koroner arter bypass adını verdiğimiz ve günümüzde en sık uygulanan kalp ve damar cerrahisi ameliyatını tüm dünyaya tanıtmıştır. 1967 yılında İlk başarılı kalp nakli Güney Afrika’da Dr. Christiaan Barnard tarafından gerçekleştirilmiştir. 1980 li yıllarda ise daralmış veya tıkalı olan koroner arterleri kan açmaya yönelik cerrahi olmayan bir prosedür olan anjiyoplasti, koroner arter hastalığının tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır.
Sonraki yıllarda bu teknik oldukça yagınlaşmıştır. 1990 ların sonu ikibinli yılların başlarından itibaren teknolojininde gelişmesi ile daha ufak kesilerden kalp damar cerrahisi ameliyatlarını gerçekleştirmek mümkün hale gelmiştir. Bu sayede minimal invaziv kalp cerrahisi adını verdiğimiz yeni bir alan ortaya çıkmıştır. Günümüzde bir çok kalp damar cerrahisi ameliyatı minimal invaziv yada ufak kesi adını verdiğimiz tekniklerle gerçekleştirilmektedir. Minimal invaziv yada ufak kesi kalp damar cerrahisi ameliyatlarının en önemli avantajı hastanın çok daha erken günlük yaşama dönmesidir. Son olarak robotik kalp cerrahisinin gelişimi ile kalp damar cerrahisi ameliyatlarını robot teknolojisi ile gerçekleştirmek mümkün hale gelmiştir.
Kalp damar cerrahisi ameliyatları tüm dünyada ve ülkemizde güvenle gerçekleştirilen ve kalp damar hastalıklarının etkin bir şekilde tedavisini sağlayan ameliyatlar olarak tıp alanında önemli bir yere sahiptir.